Not: Kitaptan bazı sayfalar yazının altında.
Erkek çocuğu:
Çocukken babadan maruz kaldığı aşağılanma ve kötü davranışın yarattığı güçsüzlük ve öfke hissi, göz ardı ettiği bir hatadan dolayı babası tarafından misillemeye uğrama endişesi, erkek çocukta takıntılı nevroza yol açar. Bu aşağılanma, korku ve kaygının şiddetinin neden olduğu hadım edilme dehşetinin gerçekliğinden kaçınmak için çocuk, savunma stratejisi olarak ödipus sürecini tersine çevirir ve babasından uzaklaşıp anne ile özdeşlik kurarak kaygılarını yatıştırmayı amaçlar. Babasının büyüsüne ve korkusuna kapılan takıntılı nevrotik erkek çocuk aynı anda hem babasını sever, hem ondan çekinir, hem onu arzular hem de ondan nefret eder. Yetişkinlikte de çocuklukta maruz kaldığı aşağılanma, küçümsenme hissinin benzerini yaşatacak partnerlere bağlanarak, geçmişte yaşadığı bu travma üstünde kontrol sahibi olmaya çalışır.
Yetişkin nevrozu bir patoloji, bir narsisizm rahatsızlığıdır. Nevrozlu çocuğun acısının sözleri şuna benzer:
"Babama beslediğim aşk, ona benzeme kıskançlığı, ona kendimi beğendirme arzusu, sefil hale düşme korkusu, ona beslediğim nefret ve onun otoritesine karşı olan isyanım arasında parçalanmaktan şikâyetçiyim.”
Erkeği tehdit eden zihninde mükemmelleştirdiği bu zalim baba ve sonrasında babanın koşullu sevgisini koşullu veya koşulsuz kazanma umuduyla yırtınmasına rağmen geçmişte babası ile yaşadığı mağlubiyet ve yaralanmışlığı yeniden sahneleyen babasına benzer zalim kadınlardır.
Ters ödipus süreci küçük bir erkek çocuğunun çok sert bir babası olduğu durumlarda iğdiş edilme (güçten düşme) tehdidine dişil bir role bürünerek ezik bir kadın halinde, ataerkil arzunun nesnesiymiş gibi karşılık verir. Anneye sahip olma arzusu, baba tarafından sahip olunma arzusuna ve babayı saf dışı bırakma arzusu da onu kendine çekme arzusuna dönüşmüştür. Aynı zamanda baba erkek çocuğunun gözüne birbirinden farklı dört figür halinde görünmektedir: bir ideal olarak sevilen, bir rakip gibi nefret edilen ve korkulan, ve çocuğun kendisini sunmaya hazır olduğu arzu edilen bir cinsel partner. Bu dört histen, yani babaya duyulan aşk, nefret, korku ve arzudan, ileride genç adamın kimliğinin oluşmasında en büyük rol oynayacak olanı arzudur. Çocuğun babasını arzulaması mutlaka eşcinsel veya nevrotik olacağı anlamına gelmez. Muhtemelen bu durum yetişkinliğinde garip bir nezaketin ve narin bir hassasiyetin izlerini taşımasına yol açacaktır. "Eril nevroz çoğunlukla sarıp sarmalayan bir fantasmaya dönüşmüş ters Ödipus tarafından tetiklenir ve nevrotik kişinin yaşadığı sorun daima hemcins ebeveynle ilgili karmaşık bir ilişkiye takılmanın bir sonucudur."
Zevkten daha ağır basan sıkıntı çocuğu ebeveynlerden vazgeçme ve yasak ensest yasası'na boyun eğmeye götürür ve onu arzularının nesnesinden vazgeçmeye yöneltir. Ya anneni arzulamayı bırakırsın ya da gücünü kaybedersin. Ya ensest nesnemi tercih edeceğim ya da narsistçe kendimi koruyacağım. Ya annemi ya penisimi kendime saklayacağım. "Tabii ki penisimi koruyacağım" der çocuk. Annesinden vazgeçerek genel anlamda her iki ebeveynini de cinsellikten uzaklaştırır ve arzuları, fantasmaları ve sıkıntıları geri püskürtür. Cinsel olarak ebeveynlerinden kopan çocuk ailesi dışında seçtiği partnerleri ancak bundan sonra arzulayabilecektir. Fakat çocuğu annenin kaybından daha mühim bir kayıp beklemektedir. Erkek çocuğu annesini kaybetmeyi göze alarak penisini korur fakat buna paralel olarak arzu nesnesi, yani annesi olmaksızın penisinin Fallus değerini de tamamen kaybettiğini fark eder ve "Şayet beni arzulayan bir öteki yoksa benim kendimi güçlü hissetmem neye yarar?" diye düşünür. Tabii ki penis işlevseldir fakat bu işlev arzu eden ve edilen bir ötekinin varlığıyla mümkündür. Yani erkek çocuğu eş zamanlı olarak hem annesini hem de penisinin fallik değerini kaybeder. Derine inildiğinde bu kayıp hâlihazırda köklü bir deneyim olan anne kaybından bin kat daha önemlidir. Ödipus draması çetin savaşlar sonunda kazandıklarımızın aslında ne kadar göreli bir değere sahip olduklarını bize öğreten en iyi derstir. Ödipus sürecinin önemli bir öğretisi şudur: "Zorlu bir seçim karşısında asla her şeyi kaybetmeyeceğini ve şayet kazanacaksan asla bir şeyler kaybetmeden kazanmayacağını kabul etmektir"
Kız çocuğu:
Ödipyen öncesi süreçte kız çocuğu annesi ile bütünleşmiş hissi ile öz kudret ve zevk fantazması tarafından yönetilir. Erkek çocuğu gibi kendini mutlu, güçlü ve gururlu hisseder; meraklı, dikizci, teşhirci ve agresiftir. Bu dönem boyunca kız çocuğu annesine sahip olmanın ensest arzusuyla uyarılır, onu sadece kendisine saklamaktan büyük haz duyar ve eril bir tavır benimser.
Kız çocuğu annesinin onun Fallus'u olduğuna ve sonsuza kadar sahip olacağına inanıp yanılmakla aldatılmış hisseder. Fallus'a sahip olmayan annesi artık gözünde güçsüz ve acizdir, bu yüzden onu değersizleştirir. Mahrum bırakılmış ve aldatılmışlık hissi ile deliye dönmüş bir şekilde kırgın kız çocuğu aciz gördüğü annesine sırtını döner ve yalnızlığa gömülür. Adaletsizliğin mağduru ve kendiliğinin yaralanmış görüntüsüne şahit olma acısı ile küçük düşürülmüş, aşağılanmış hisseder. Bundan böyle kız çocuğu kendisinden alındığını düşündüğü Fallus'u erkek çocuğundan koparma pahasına ister. Aşağılanmış olmanın verdiği acı Fallus'a sahip olmaya yönelik kıskanç bir öfkeye dönüşmüştür. Kız çocuğunun kıskandığı organ olan penis değil, penisin onun için sembolize ettiği onu arzulara sürükleyen güçtür. Küçük kız gücün temsili olan Fallus'u ister, kadınsa penisi arzular. İstek ve ihtiyaç çocuksu bir duygudur; buna karşın arzu erişkinliğe yönelik bir dürtüdür. Fallus ihtiyacı yaralı, kinci, geçmişe takılıp kalmış, kendisinden koparıldığına inandığı güç simgesini geri almak isteyen bir çocuğun kıskanç ve çocuksu isteği, ihtiyacıdır. Bu hayali oyunda kız çocuğu erkek çocuğuyla savaşır ve eril bir galibiyet ister.
Fallus hasedi yaşayan kız çocuğunun verdiği tepkilerden biri kendini soyutlamadır. Ne aşkı ne ilgiyi hak ettiğine inanmayan histerik kız çocuğu, büyük bir yalnızlık ve cinsel isteksizlik içine girer. "Senin aşkını hak edecek ne yaptım?"
Diğeri ise erkeklik kompleksidir. Penise sahip olmamanın doğuştan hadım edilmiş, yoksunluk ve yitirilmişlik hissi ile başa çıkamayıp değersiz, aşağılık hisseden kız çocuğu, bu algıladığı zayıflığa savunma olarak geliştirdiği erkeklik kompleksi ile kadınlığını reddedip, penis hasedi ve kıskançlıkla, gözü kara bir şekilde hayatını riske atma pahasına hem sahip olma ve yönetme arzusu taşıyan bir erkeğe hem de babası tarafından sahip olunma arzusu taşıyan bir kıza dönüşme hasreti taşır, kendisine ve dünyaya güçlü olduğunu kanıtlamaya çalışır ve erkeğe dönük nefret dolu rekabetle fallus ile donanmış gibi, sanki fallusun kendisiymiş gibi, fallusunu meydan okuyan bir tavırla ortaya çıkarır.
Sonrasında kız çocuğu gücünü ve kudretini talep etmek için babasına yönelir. Babası kadar güçlü olmak ve Fallus'unu havaya kaldırarak yeniden varlıkların ve nesnelerin efendisi haline gelmek ister. Babasının cevabı şöyle olacaktır:
"Hayır kızım, bana atfettiğin o mutlak gücü sana vermem mümkün değil çünkü böyle bir güç aslında yok. Benden talep ettiğin Fallus çocuksu bir rüyadan başka bir şey değil. Bu hayal aslında uzun bir geçmişi olan, erkekleri kesinlikle kendilerini sevmeye itmiş fakat bununla beraber onları yıkıma da sürüklemiş olan çok eski bir rüyadan ibaret. Hayır, kimsenin Fallus'u yok ve olmayacak. Benim yegâne ve en kıymetli gücüm yaşamayı şiddetle arzulama, yapacağımı yapmak için her an didinme, yapmak zorunda olduğumu sevme ve sana bu arzuyu aşılama gücüdür. Ardından sevme, çocuk doğurma ve yaratma dişil arzularını oluşturmak sana düşecektir."
Babanın bu kati reddi kız çocuğunun mitsel Fallus'a bir gün sahip olma şevkini acıtan bir tokatla yerle bir eder. Bu sefer Fallus'a sahip olmak yerine daha da ileriye gidip Fallus'un kendisi haline gelmek, babasının nesnesi olmak ister. Başka bir deyişle "babasının gözdesi" olmak istiyordur. Kıskançlık dolu bir istek olan babanın Fallus'una sahip olma isteği yerini ensest arzuya, yani baba tarafından sahip olunmaya, babanın Fallus'u olmaya bırakır. Küçük kız istek doluyken eril bir duruş sergiliyordu, şimdi arzuyla dolup taştığından dişil bir duruşu benimsemeye başalar. "Yani isteğe eşlik eden eril duygunun hemen ardından baba tarafından sahip olunma dişil arzusu gelir." Baba tarafından sahip olunma ödipyen arzusunu en iyi temsil eden arzu onun karısı olma arzusudur ve kız çocuk tarafından çoğunlukla "Büyüyünce babamla evleneceğim!" gibi cümlelerle ifadeye dökülür. Bu Ödipus dönemine geçiş ile beraber bir süre önce kenara atılmış olan anne yeniden sahneye döner ve zarafeti ve kadınlığıyla kızını etkiler. Aslına bakılırsa bir süre öncesine kadar her şeyden sorumlu tutulan anne sevilen kadın ve dişiliğin simgesi olduğundan bundan böyle kız çocuğunun gözbebeğidir.
Küçük kız cinsel bir gözle gördüğü babasından üzüntü duyar ve onu kendi içinde cinsellikten uzak bir şekilde yaşatır. Mateminin sonuna geldiğinde bir ölüyle özdeşleşmiş olan kız çocuğu fantasmalaştırdığı babasını inkar ettiğinden en sonunda babasının gerçek kişiliğiyle özdeşleşir. Fantasmalaştırdığı babasını öldürmüştü fakat onu bir özdeşleştirme modeli olarak içinde tutmaya devam eder. Küçük kız ödipyen fantasmalarında babasını arzulamaktan vazgeçer ve onun kişiliğini benliğine yedirir. Böylelikle babasını tüm gerçekliğiyle, tutumları, davranışları ve hatta arzu ve ahlaki değerleriyle model olarak alır. Böylece babasının parçalanmış bir portresi haline gelir. Annesinin kadınsı özellikleriyle özdeşleştikten hemen sonra babasının erkeksi özellikleriyle özdeşleşen küçük kız en sonunda ödipyen sahneyi terk eder ve böylelikle kadın hayatındaki gelecek partnerlere kapısını açar. Kadının, birbirini izleyen iki özdeşleşimi babanın kızına Fallus'unu vermeyi reddetmesi ve onu Fallus'u olarak görmeyi reddetmesi ile ortaya çıkmış olur.
Diğer Önemli Notlar:
Sıkıntıdaki erkek çocuğu babasının karşısında - ters Ödipus tezine göre- korkakça dişil bir eziklik haline bürünür. Bu esnada erkekliğini kaybetme korkusuyla yeni bir iğdiş edilme sıkıntısına kapılacaktır. Annenin ensest nesneyi oluşturduğu eril Ödipus'ta iğdiş edilme tehdidi Fallus-penis üzerinde hissedilirken, babanın ensest nesneyi oluşturduğu ters Ödipus'ta iğdiş edilme tehdidi Fallus-erkeklik üzerinde hissedilir.
Hadım edilme hissinin içeriği erkekte sıkıntı, kadında kıskançlıkla örtülüdür. Her iki durumda da nevrozlu kadın ve erkeğin aklında onda korku yaratan değersizleştirilmiş bir kadın imgesi ve aşırı değer verilmiş bir Fallus imgesidir. Nevrozlu erkek korumakta olduğu Fallus'un aslında var olmadığını ve var olmayan hiçbir şeyi kaybetme riskinin de olmadığını anlamaz. Herhangi bir tehlike onu tehdit etmediğinden korkması için bir sebep de yoktur. Nevrozlu kadın da Fallus'un bir hile olduğunu ve erkeğin aslında sahip olmadığı bir şey yüzünden onunla kavga etmek için hiçbir sebebi olmadığını anlamaz. Çocuk temel hayal kırıklığını annenin biricik nesnesinin kendisi olmadığına, annesinin asıl ilgisinin Fallus'a yönelik olduğunu farketmesiyle yaşar. Bu farkındalığı annenin de ilgisinin yöneldiği bu Fallus'dan yoksun olması takip eder. Erkek çocuğu sahip olduğunu sandığı ve taptığı Fallus'u kaybetmekten sıkıntı duyar. Kız çocuğu ise hiç bir zaman olmayacak bir Fallus'dan yoksun olma acısından mustariptir. Erkek çocuğunun aksine onun kaybedecek bir şeyi yoktur bu yüzden erkeğe göre daha cesurdur. Erkek çocuğu sıkıntının, kız çocuğu acının kontrolündedir.
Kız çocuğu Fallus'u babasından istemesiyle Ödipus'a girer, erkek çocuksa tutunduğu nesneyi, yani annesini bırakmayı kabul etmekle Ödipus'tan çıkar. Kız çocuğu Fallus'a sahip olamayacağını, yoksunluk duygusunu kabullenmekle bu sürece girer, erkek ise sahip olduğunu zannettiği, aslında olmayan Fallus'unu, hediye etmekle hadım edilme kaygısını aşarak bu süreçten çıkar. Bu açıdan kız çocuğu Ödipus'a girerek bu sürecin bunalımından çıkarken, erkek çocuğu Ödipus'tan çıkarak bu bunalımı aşar. Erkek çocuğu hızlı bir şekilde her iki ebeveynini de cinsellikten uzaklaştırır. Buna karşı kız çocuğu önce anneden, ardından daha ileride de çok yavaş bir biçimde babadan cinsel olarak uzaklaşır. Erkek çocuğu bir günde, kız çocuğu ise yıllar içinde Ödipus'tan çıkar. Dolto ebeveynlerden çocuklarını kendilerinin birer uzantısı olarak görmemelerini ister. "Ebeveynler çocuklarının üzerindeki egemenliklerini korumak ve onun zihninde deneyimlerinin meyvelerini taşıtmak isterler. Bu ensest yasağında hile yapmaktır. Çocuk ebeveynler tarafından ona aşılanan her şeyi bırakmak zorundadır: 'Babanı ve anneni terk et' Bu, çocuğun onların mirasını başka hiçbir şekilde bulamayacağı anlamına gelmez"
Takıntılı nevrotik birey bilinçdışındaki rakip baba tarafından dövülme kaygısını bilinçli düzeyde üstbenliği tarafından cezalandırılma sıkıntısı olarak yaşar. Bu sıkıntıyı hafifletmek için hatalı olma durumuna karşı artan hassasiyeti ahlaki mazoşizm adı altında suçluluk hissi üzerinden zevk almaya çalışarak aşmaya çalışır.
İnsan korkak ve sıkıntılı bir varlıktır. Arzusunu gerçekleştirmek isterken her şeyi kaybetmekten korkar. Tehlike karşısında korku ve sıkıntıyla kendi postunu kurtarmak için arzu nesnesini bırakıp gider, narsistik olarak kendini seçer.
Çocukluk döneminde babaya boyun eğme sıkıntısı, histerik bireyde bağlanabileceği her erkeğe karşı bir başkaldırıya, terk edilme sıkıntısı da sevme fobisine dönüşür.
Kadın hayatının ilk gelişim evresinde eril bir karaktere ikincisinde dişil bir karaktere sahiptir. Bu iki evre arasında kız çocuğunun yalnız, yaralı olup eril bir rekabet hali aldığı ara bir evre vardır.
Bir varlığa veya bir nesneye yönelik içimizde barındırdığımız tutkulu aşk daima bir çocuğun aşkıdır; çünkü sevmek çocuksu saflığın damıtılmış halinden başka bir şey değildir. Bütün saflığımızla - ki bu saflık bizim kıymetlimizdir- Öteki'nin sevdiğimizin bizim içimizi doldurabileceğine inanmaktır sevmek. Benzer şekilde, sevdiğim, çok hoşlandığım ve sahip olduğum her nesne kendim gibi olmam konusunda beni rahatlatır. Fallus fantasmalaştırılmış haliyle gücün simgesi olan penisi değil aynı zamanda bilinçdışımda bağlı olduğum, bağımlı olduğum ve kudretimin kaynağı gibi gördüğüm her türlü kişi, nesne veya ideali de ifade eder.
Üstbenlik, Ödipus Kompleksi'nin bastırılma hızı ve yoğunluğuna göre çok katı veya esnek olur. Bu kompleks ne kadar güçlüyse ve ne kadar hızlı bastırılırsa bilinç geçmişin izlerini ve bilinçaltının suçluluk duygusu o denli üzerinde hakimiyet sahibi olur.
Erkek olsun kız olsun, çocuk erojen uyarılmalar hissetmektedir, cinsel organım gözlemlemektedir, kendine dokunmaktadır, kendini öz-kudretli sanmaktadır ve etrafım saranlara sanki onların da öyle bir öz-kudreti varmışçasına bakmaktadır. Bu büyülü evrensel Fallus inancı çocuğun kendini ve başkalarını algılamasından doğar. Görmek, hissetmek ve inanmak ödipyen çocuğun sessiz ilk üç hareketidir. Özetle, erkek ve kız çocukları Ödipus'a Fallus'u ortaya çıkaran yanılsama veya onun, evrensel düzeyde bir özellik olan bedensel temsili, yani penis ile girerler, işte oyunumuzun ilk sahnesi! Herkes bu sahnede güçlüdür. Analitik yazında temel olan fakat sıklıkla unutulan, hâlbuki iğdiş edilme sıkıntısı kavramına erişebilmemiz için zorunlu bir basamak olan bu sahnedir. Neden? "Çünkü her şeyden evvel mahrum kalmanın korkusunu hissedebilmek için insanın öncelikle güçlü ve zengin olduğunu sanması gerekir."
Kız çocuğu için Fallus, penis değil, benlik imgesidir. Hâlbuki kendine duyduğu aşkın yara alması karşısında vereceği ani tepki annesinin kendisine olan borcunu ortaya dökmek ve onun yol açtığı hasardan şikâyet etmektir. Bu ancak daha ileride, kız çocuğu babasını arzulamaya başladığında tamir edilebilecek ve ancak o zaman bir dinginlik ve anneyle uzlaşma söz konusu olabilecektir. Şu an için küçük kız çocuğu bir başınadır çünkü ilgisini yöneltebileceği bir ebeveyn yoktur. Annesini geri çevirmiş ve henüz babasına sığınmamıştır. Bu, kız çocuğunun katledilmiş narsisizminin ardından yas tuttuğu kapkara bir yalnızlık sürecidir.
Erkek çocuğu narsisizmini korumak için Ödipus'tan çıkıyorsa, kız çocuğu babasından yaralı narsisizmini iyileştirmesini istemek için Ödipus'a girip babasına yöneliyordur.
Bir kadının cinsiyeti kesinlikle şunun veya bunun eksikliği değildir! Kadının kendi cinsiyeti vardır ve bundan gurur duyar. Bu cinsiyet vajinasından, göğüslerinden, teninden ya da vücudunun tüm erojen bölgelerinden oluşabilir ve kadın olduğu halinden mutludur. "Peki, o zaman neden, erkek veya kadın, bir nevrozlu, kadını aşağılık bir varlık olarak görür? Çünkü söz konusu olan kendisidir; o zayıf kadın kendisinden başkası değildir!" Çocuksu fantasmasına saplanmış olan nevrozlu kişi iğdiş edilme tehdidiyle yaşamaktadır. Aynı zamanda tüm duygusal ilişkilerim savunmacı bir tutum içinde yaşamıştır. Her türlü istismardan ve kendisini çevreleyenlerden ve bağımlı olduğu ve hiçbir koşulda bağımlı olmalarım istemediği kişilerden gelebilecek herhangi bir aşağılanmaya karşı sürekli tetik halindedir. Adeta fantasmalarında şöyle diyordur: "Bana sahip olamazlar! Ben bir kadınımsı değilim!" veya "Ben onların evcil hayvanı değilim!" Tabii ki psikanaliz Fallus'un var olduğunu ve kadının iğdiş edildiğini öne sürer fakat anladığınız üzere Fallus bir yanılgıdır ve kadın sadece çocukların ve nevrozlulann bilinçdışı hayallerinde iğdiş edilmiştir.
Erkek çocuğunun Ödipus'uyla ilgili sonuca göre babanın bahsettiğimiz belirgin özellikleri -yani bir ideal figür olarak sevilmesi, bir rakip gibi kendisinden nefret edilip korkulması ve cinsel bir nesne olarak arzulanması- küçük erkek çocuğunun normal üstbenliğini tanımlayacaktır. Aslında üstbenlik babanın sahip olduğu bu dört imgenin benliğe yedirilmesinden doğar. Bu içselleştirme sayesinde çocuk gerçek babasından ayrılmaya başlar çünkü artık onun hakkındaki hisleri farklıdır; babasıyla ilgili olarak içinde taşıdığı yatkınlıkta bir değişiklik olmuştur. Çocuk gerçek babadan ayrılır fakat benliğinde onu bir üstben halinde tutar. Bu üstbenlik çocuğu sıklıkla bir ideale ulaşması için kamçılayan, zaman zaman kötü alışkanlıklarını zalimce cezalandıran, ara sıra bir arzuya erişmesi için heyecanlandıran fakat daima toplum hayatında gereken ahlakı destekleyen bir oluşumdur.
Hadım olma, bedenimizin ve arzularımızın sınırlı olduğunun acı farkındalığı değil de nedir?
Bir erkek için en büyük tehlike galip bir kadın ve arzulanan bir babadır.
Kadın erkeğin unuttuğu şeyi bilir: Hiçbir şey kesin olarak kazanılmış olamaz.
Kişisel Yorum:
Ailede erkek bebek beklentisini hissetmiş ve kız olarak dünyaya gelmesiyle ebeveynlerinde hayal kırıklığı uyandırmış algısına kapılmış veya ebeveynlerinin ona erkek çocuğu gibi davranmalarıyla büyümüş kız çocukları gerçekte var olmayan bir erkek kardeşle, eril bir art benlikle özdeşleşip babanın göz bebeği olmak için erkeksi bir ruhsal cinsiyet seçmiş olabilir.
Ailede kız bebek beklentisini hissetmiş ve erkek olarak dünyaya gelmesiyle ebeveynlerinde hayal kırıklığı uyandırmış algısına kapılmış veya ebeveynlerinin ona kız çocuğu gibi davranmalarıyla büyümüş erkek çocukları gerçekte var olmayan bir kız kardeşle, dişil bir art benlikle özdeşleşip annenin göz bebeği olmak için kadınsı bir ruhsal cinsiyet seçmiş olabilir.
Erkek çocuğu, baba tarafından maruz kaldığı azarlanmanın ve aşağılanmanın neden olduğu yetersizlik hissini ve hadım edilme kaygısının yol açtığı sıkıntıyı, partnerinin benzer şekilde yetersiz hissetmesine yol açarak bu hissin yükünden kurtulmaya çalışıyor olabilir. Erkek çocuğundan devraldığı yetersizlik duygusunu aşabilen kız, Fallus’dan yoksun olma acısına da merhem bulmakla büyüyerek simgesel düzene Kadın olarak kaydolur.
Kız çocuğu ise fallustan yoksun olmanın neden olduğu adaletsizlik, aldatılmışlık, küçük düşürülmüşlük ve yaralı halin acısını fallusun kendisi olup, partnerini aldatarak, küçük düşürerek benzer şekilde onun da yoksunluk acısını duyumsamasına yol açarak bu acının yükünden kurtulmaya çalışıyor olabilir. Kız çocuğundan devraldığı yoksunluk acısını aşabilen erkek çocuğu, var olduğunu zannettiği Fallus’unu hediye etmekle büyüyerek simgesel düzene Erkek olarak kaydolur.
Comments